Sütlek....
Süt, sözlüklerde "Meme suyu" olarak tanımlanır. Ancak bu tanımda, memenin, ıslak çamaşır gibi burularak suyunun çıkarılması kastedilmemiş değildir. Onun için şimdi lütfen memenizi portakal sıkacağından çıkarın ve mausu adam gibi elle tutun...
Teşekkürler.
Evet, sütün meme suyu olduğunu söyledik. Peki ya meme nedir? Aynı sözlüklerde meme için birbiriyle çok çelişkili ifadeler kullanılmış. Üstelik hiçbiri yeterince açıklayıcı değil. Birinde "Zevk veren göğüs düğmesi" tanımlaması yer alırken bir diğerinde "Göz alıcı sutyen dolgusu", bir başkasında ise "Hoplayan koşucu aksesuarı" ve "Organik emzik" gibi abuk sabuk tanımlar kullanılmış. Bakılan sözlük sayısı arttıkça abuk ve sabuk sayısı da artıyor. En son "Aşk böreği" ve "Etobur dondurması" tanımlarını okuduktan sonra midem kalktı ve sözlük araştırmalarına bir süre ara verip, konuyu bir uzmana danışmaya karar verdim. Midemin alınması gerektiğini, ancak bunda korkulacak bir yan olmadığını, halk arasında bağırsak diye bilinen barsak adlı cıvırların da gayet güzel mide görevi görebileceğini söyledi.
Hastaneden çıkarken, danıştığım uzmanın danışmam gereken uzman olmadığını tabi ki anlamıştım. Araştırmacı yazarlığın raconuna göre, meme olayının içyüzünü öğrenebilmek için transseksüel (Gerçi "İbne" çok daha kolay söyleniyor ama şimdi durduk yerde tepki almayayım) kılığına girip, konunun daha uzmanı olduğu anlaşılan bir uzmana gitmem gerekiyordu. Girdim ve gittim. Keyif sigarasını içerken anlattıkları çok ilginçti;
İnanmayacaksınız ama, süt her kadının memesinde bulunmuyor. Memeleri ne kadar büyük olursa olsun, bir kadının süt veren olabilmesi için, öncelikle doğurması gerekiyor, Bildiğiniz gibi bu da evlenince mümkün olabiliyor, Reklamlarda ve köy yollarında gördüğümüz o ineklerin aslında evli barklı olduğunu düşünmek, insanın sadece tüylerini değil, saçlarını ve kaslarını bile diken diken ediyor değil mi? Memenin mekaniği de çok ilginç. Uç kısmı bildiğiniz gibi diş karıştırmakta kullanılıyor. Dış yüzeyi ise ovuşturmak ve dokunmak (Dokunmanın içten ve şiddetli olanı) için çok uygun. İç bölümde katı halde bulunan süt ham maddesi Süz, ovuşturma nedeniyle ısınıyor ve sıvı hale dönüşüp (Bu aşamada ona artık "Süt" dememiz gerekiyor), ilk dokunmada dışarı çıkıyor. Bu işlemin bilinçli yapılmasına, hayvancılıkla uğraşanlar "Sağma", cinsellikle uğraşanlar ise "Fantazi" diyorlar.
Eee, madem ki sütümüz var, bari onu bir şekilde değerlendirmesini de öğreniverelim. Ancak daha önce sütün birtakım kimyasal ve kişilik özelliklerini bilmemizde yarar var,
Ekşime: Sütün tazesi (Sübyanı) makbuldür. Bu yüzden bebekler, sütü daha çıkış kapısında yakalayarak büyük uyanıklık yaparlar. Muhallebi yapmak için sizin bu kadar acele etmenize gerek yoktur belki ama fazla zaman kaybetmek de hiç iyi değildir. Çünkü süt, Mis Suresi'nde de açıkça ifade edildiği gibi bozulmaya çok hevesli bir nimettir. Bozulmaya daha meme koridorlarında başlar lavuk. O caanım, pastel yeşil rengi, çıkışa kadar iğrenç bir beyaza dönüşür. Bu arada kokmaya da başlamıştır. Bebeklerin süt emerken bayılıp kalmalarının nedeni bu ayağımsı kokudur. Sütün bu kokusunu deodorantla yok etmeye çalıştığınızda bu sefer de karşınıza radikal bir tat sorunu çıkacaktır. İşte bu soruna halk arasında kısaca "Ekşime" denir.
Kesilme: Sütü canlı canlı içmek insanda vicdan azabına yol açabilir; ağlar, zırlar, dudak büküp merhamet dilenir vs… Diyelim ki bu iğrenç duygu sömürüsünü yemediniz. Bu sefer de debelenir, dişlerinizin arasından ve hatta burnunuzdan kaçmaya çalışarak sinirinizi bozar. Bu durumda, süte de tavuklara ve karideslere yaptığınız muameleyi yapmanız, tüketmeden önce haşlayarak gebertmeniz en iyi çözümdür.
Taşma: Kusura bakmayın ama sizi de tencereye koyup pişirmeye kalksalar siz de kaçmaya çalışırdınız.
Gazırtma ( Gaz yapma): Sütün bedenine sahip olabilirsiniz belki ama ruhuna asla. İlk fırsatta, geğirme ve osturma dediğimiz motorize efektlerle süt cennetine doğru yola çıkacak, bu arada sizi ele güne rezil edecek intikamını da almış olacaktır.
Uyutma: İneği yakala, memesini bul, sütü çıkar, pişir, bardağa koy, iç, geğir, pırt yap, sandalye gıcırdadı ayaklarına yat ... O-hooo! Ölme eşeğim ölme! Bu kadar yorucu bir işten sonra insanın uyuyup kalması çok doğal tabi. Neyse, hem sabah da erken kalkmam gerekiyordu iyi oldu.
Islatma: Sütü üzerinize dökerseniz ıslanırsınız. Süt sadece geğirmeye ve osturmaya yaramaz. Yaratıcı bir insanın sütle yapabileceği, türlü türlü hınzırlık ve çok daha sevimli aktiviteler vardır.
Süt Banyosu: Çok eskiden, M.Ö. (Marketten Önce) veya İ.Ö. (İsa Ördek) şeklinde ifade edilen dönemde Mısır, pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Sallapati'yle yönetiliyordu. Bildiğimiz gibi Sallapati'de hükümdarlar, aynen Demokrasi'de olduğu gibi halkın oyuyla işbaşına gelir, ancak ondan sonra iktidar babadan oğul’a geçerdi ... Ve fakat zamanın Mısır Devlet Başkanı Klaus Patra kısmi kısırdı. Yani, sadece bir tane çocuğu olabilmişti ve o da kızdı. Ortada oğul olmayınca, takdir edersiniz ki hükümdarlığın babadan oğul’a geçmesi diye bir şey de olamazdı. İleri görüşlü ve kaz kafalı bir hükümdar olan Klaus Patra, öldüğünde ortaya çıkabilecek bir hükümet bunalımını, kızı Kleo'yu erkek gibi yetiştirerek önleyebileceğini düşündü. Bu nedenle kızı Kleo'yu, çok küçük yaşlarından itibaren ayakta işemeye ve traş olmaya alıştırdı. Hormon bozukluğu olan bayanlar gayet iyi bilir, insan her gün traş olunca yüzü feci şekilde tahriş olur. İşte zavallı Kleo Patra'nın suratı, daha okul çağına bile gelmeden kıçıma dönmüştü. Üstelik bu yetmiyormuş gibi, manyak babası şimdi de göğsünü ve sırtını traş etmeye başlamıştı. O'na Firavun lakabı bu dönemde arkadaşları tarafından takılmıştı. Hah hah hah! Her neyse, kadersiz, Kleo, "Acaba ne zaman tam olarak Kadir İnanır'ı andıracağım.?" diye kara kara düşünürken çok acayip bir şey oldu. İçmekte olduğu süt (Düşünürken ağzının bir süre açık kalması nedeniyle) üstüne başına döküldü ve yüzüne, gözüne, göğsüne, sırtına, perdelere ve komşu ülkelere bulaştı. Ertesi gün cildindeki dumurlarda belirgin bir iyileşme fark eden Kleo, bunu, üstüne dökülen süte yordu ve o günden sonra sadece sütle banyo yapmakla kalmadı, çamaşırı ve bulaşığı bile sütle yıkamaya başladı.
Tereyağı: Süt ürünlerinin en kaygan olanıdır. Bu özelliğinden dolayı diğer yiyeceklerin yutulmasını kolaylaştırsın diye kullanılır. Tereyağını sek olarak kullananların ise daha kolay nefes almanın dışında her hangi bir şey elde ettikleri söylenemez.
Yoğurt: Gerçi Ajda Pekkan ve Mehmet Ali Ağca da ülkemizin adını yurtdışında duyurmayı başarmışlardı ama yoğurdun yeri bambaşkadır. Milyonlarca Amerikalı, yüz binlerce Avrupalı, çuvallar dolusu Japon ve demet demet Arap, her gün bu mucize yiyeceği tüketirken, Türk köylüsünü minnetle ve tebessümle yad etmektedirler. Minnetin içine eden o pis tebessümün nedeni ise yoğurdun icadı sırasında meydana, gelen önemsiz bir unutkanlıkla alakalıdır; Yıl 1452 İstanbul henüz fethedilmediği için Türk köylülerinin köylerinde takılmak zorunda kaldığı yıllar. İcadiye; Toroslar'da bir dağ köyü. Ve daha önce, sakarlığı yüzünden muşambayı, edepsizliği yüzünden ise ayakkabı keçesini icad eden on altı yaşında bir köylü kızı; Dağlar Kızı Reyhan. Reyhan bu sefer de unutkanlığı yüzünden yoğurdu icad etmek üzeredir. Her gün yaptığı gibi o gün de ineği (Kumral kız) sağar ve fakat süt kovasını hayvanın (ineğin) altında unutup maydanoz dermeye gider. Kumral kız (hayvan), hımbıllığı ve gamsızlığıyla tanınan bir inektir. Altında süt kovası olduğu halde saatlerce orada durup, ufuklara bakar hayaller kurar. Tabi bu arada, iki kere kovanın içine işediğinin farkında değildir. 'Reyhan (Dağlar kızı) maydanozları derip, koyunları güttükten sonra ahıra geri döner ve inek idrarı yüzünden fenalaşarak (mayalanma da denebilir) yoğurt haline gelen sütü bulur. Sonrası malum işte. Yoğurdu icad etti diye takdir görür, ünlü olur, klip mlip çeker, falan feşmekan ...
Kaymak: Sütün elit tabakasına verilen isimdir. Bir kaşık kaymak elde etmek için bir buçuk ton süt ve iki yüz elli külah Maraş dondurması telef edildiği için biraz, pahalı bir boktur ama değer doğrusu. Bence burnuna bulaşıp, insanı komik duruma düşürmese, sosyetede kokainden daha çok rağbet görebilirdi.
Peynir: Büyük veba salgınında fare yakalamak için kullanılmaya başlanmış, ekonomik krizde ise fakirler arasında çok tutulan bir yiyecek haline gelmiştir. Yani günün birinde, bugün balık avlamak için kullandığımız solucanları, ekmek arasına koyup yerseniz hiç şaşırmayın. Hah hah hah! Şaka şaka! Solucana gelene kadar yiyebileceğiniz daha bir yığın iğrenç şey var, merak etmeyin ... Her neyse, öyle veya böyle, peynir bu gün mutfaklarımızın vazgeçilmez bir paçası haline gelmiştir. 1995 sayımına göre yeryüzünde yaklaşık yetmiş iki bin çeşit peynir yaşamaktadır. Her gün bir çeşidinin tadına baktığınızı varsayarsak iki ay sonra öğüre öğüre bir hastaneye sığınacağınızı kolaylıkla söyleyebiliriz.
Kımız: Bildiğimiz ayrandan tek farkı at sütünden yapılmış olmasıdır. Çok ciddiyim. Orta asya Türklerinin (Çöçinler, Bıgalduzlar, Kaskaslar, Bığırdıclar) damak zevkleri çok ilginçtir. İnek sütüyle yapabilecekleri her şeyi illa at sütüyle yaparlar. Hadi o neyse de, şeker yerine naftalin, un yerine kumpir kullanmalarına dayanamıyorum. Tabi bu arada ineklerin de sırtına bindiklerini tahmin etmişsinizdir. Zavallıların hipodromdaki halini görseniz ağlarsınız. Hah hah hah! İlahi Bığırdıçlar! ..
Sütlaç: Çin'de sadece insanlar değil, inekler de pirinçle (Laç) beslendiği için haliyle sütleri biraz garip oluyor. O yüzden Çin'de, inekleri küçük kaselere sağarlar ve çocuğunu, "Sütünü yemeden yatarsan kırarım kafanı" diye azarlayan bir kadına veya "Süt yedim dilim yandı, amanın ammanın" gibi şarkı söyleyen birine kesinlikle manyak muamelesi yapmazlar.
Süt tozu: Şimdi, "Tazmanya'da inekleri tozla besliyorlar ... " filan diye başlasam kesinlikle inanmazsınız.
En iyisi hiç zahmet etmeyeyim...
:)
Teşekkürler.
Evet, sütün meme suyu olduğunu söyledik. Peki ya meme nedir? Aynı sözlüklerde meme için birbiriyle çok çelişkili ifadeler kullanılmış. Üstelik hiçbiri yeterince açıklayıcı değil. Birinde "Zevk veren göğüs düğmesi" tanımlaması yer alırken bir diğerinde "Göz alıcı sutyen dolgusu", bir başkasında ise "Hoplayan koşucu aksesuarı" ve "Organik emzik" gibi abuk sabuk tanımlar kullanılmış. Bakılan sözlük sayısı arttıkça abuk ve sabuk sayısı da artıyor. En son "Aşk böreği" ve "Etobur dondurması" tanımlarını okuduktan sonra midem kalktı ve sözlük araştırmalarına bir süre ara verip, konuyu bir uzmana danışmaya karar verdim. Midemin alınması gerektiğini, ancak bunda korkulacak bir yan olmadığını, halk arasında bağırsak diye bilinen barsak adlı cıvırların da gayet güzel mide görevi görebileceğini söyledi.
Hastaneden çıkarken, danıştığım uzmanın danışmam gereken uzman olmadığını tabi ki anlamıştım. Araştırmacı yazarlığın raconuna göre, meme olayının içyüzünü öğrenebilmek için transseksüel (Gerçi "İbne" çok daha kolay söyleniyor ama şimdi durduk yerde tepki almayayım) kılığına girip, konunun daha uzmanı olduğu anlaşılan bir uzmana gitmem gerekiyordu. Girdim ve gittim. Keyif sigarasını içerken anlattıkları çok ilginçti;
İnanmayacaksınız ama, süt her kadının memesinde bulunmuyor. Memeleri ne kadar büyük olursa olsun, bir kadının süt veren olabilmesi için, öncelikle doğurması gerekiyor, Bildiğiniz gibi bu da evlenince mümkün olabiliyor, Reklamlarda ve köy yollarında gördüğümüz o ineklerin aslında evli barklı olduğunu düşünmek, insanın sadece tüylerini değil, saçlarını ve kaslarını bile diken diken ediyor değil mi? Memenin mekaniği de çok ilginç. Uç kısmı bildiğiniz gibi diş karıştırmakta kullanılıyor. Dış yüzeyi ise ovuşturmak ve dokunmak (Dokunmanın içten ve şiddetli olanı) için çok uygun. İç bölümde katı halde bulunan süt ham maddesi Süz, ovuşturma nedeniyle ısınıyor ve sıvı hale dönüşüp (Bu aşamada ona artık "Süt" dememiz gerekiyor), ilk dokunmada dışarı çıkıyor. Bu işlemin bilinçli yapılmasına, hayvancılıkla uğraşanlar "Sağma", cinsellikle uğraşanlar ise "Fantazi" diyorlar.
Eee, madem ki sütümüz var, bari onu bir şekilde değerlendirmesini de öğreniverelim. Ancak daha önce sütün birtakım kimyasal ve kişilik özelliklerini bilmemizde yarar var,
Ekşime: Sütün tazesi (Sübyanı) makbuldür. Bu yüzden bebekler, sütü daha çıkış kapısında yakalayarak büyük uyanıklık yaparlar. Muhallebi yapmak için sizin bu kadar acele etmenize gerek yoktur belki ama fazla zaman kaybetmek de hiç iyi değildir. Çünkü süt, Mis Suresi'nde de açıkça ifade edildiği gibi bozulmaya çok hevesli bir nimettir. Bozulmaya daha meme koridorlarında başlar lavuk. O caanım, pastel yeşil rengi, çıkışa kadar iğrenç bir beyaza dönüşür. Bu arada kokmaya da başlamıştır. Bebeklerin süt emerken bayılıp kalmalarının nedeni bu ayağımsı kokudur. Sütün bu kokusunu deodorantla yok etmeye çalıştığınızda bu sefer de karşınıza radikal bir tat sorunu çıkacaktır. İşte bu soruna halk arasında kısaca "Ekşime" denir.
Kesilme: Sütü canlı canlı içmek insanda vicdan azabına yol açabilir; ağlar, zırlar, dudak büküp merhamet dilenir vs… Diyelim ki bu iğrenç duygu sömürüsünü yemediniz. Bu sefer de debelenir, dişlerinizin arasından ve hatta burnunuzdan kaçmaya çalışarak sinirinizi bozar. Bu durumda, süte de tavuklara ve karideslere yaptığınız muameleyi yapmanız, tüketmeden önce haşlayarak gebertmeniz en iyi çözümdür.
Taşma: Kusura bakmayın ama sizi de tencereye koyup pişirmeye kalksalar siz de kaçmaya çalışırdınız.
Gazırtma ( Gaz yapma): Sütün bedenine sahip olabilirsiniz belki ama ruhuna asla. İlk fırsatta, geğirme ve osturma dediğimiz motorize efektlerle süt cennetine doğru yola çıkacak, bu arada sizi ele güne rezil edecek intikamını da almış olacaktır.
Uyutma: İneği yakala, memesini bul, sütü çıkar, pişir, bardağa koy, iç, geğir, pırt yap, sandalye gıcırdadı ayaklarına yat ... O-hooo! Ölme eşeğim ölme! Bu kadar yorucu bir işten sonra insanın uyuyup kalması çok doğal tabi. Neyse, hem sabah da erken kalkmam gerekiyordu iyi oldu.
Islatma: Sütü üzerinize dökerseniz ıslanırsınız. Süt sadece geğirmeye ve osturmaya yaramaz. Yaratıcı bir insanın sütle yapabileceği, türlü türlü hınzırlık ve çok daha sevimli aktiviteler vardır.
Süt Banyosu: Çok eskiden, M.Ö. (Marketten Önce) veya İ.Ö. (İsa Ördek) şeklinde ifade edilen dönemde Mısır, pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Sallapati'yle yönetiliyordu. Bildiğimiz gibi Sallapati'de hükümdarlar, aynen Demokrasi'de olduğu gibi halkın oyuyla işbaşına gelir, ancak ondan sonra iktidar babadan oğul’a geçerdi ... Ve fakat zamanın Mısır Devlet Başkanı Klaus Patra kısmi kısırdı. Yani, sadece bir tane çocuğu olabilmişti ve o da kızdı. Ortada oğul olmayınca, takdir edersiniz ki hükümdarlığın babadan oğul’a geçmesi diye bir şey de olamazdı. İleri görüşlü ve kaz kafalı bir hükümdar olan Klaus Patra, öldüğünde ortaya çıkabilecek bir hükümet bunalımını, kızı Kleo'yu erkek gibi yetiştirerek önleyebileceğini düşündü. Bu nedenle kızı Kleo'yu, çok küçük yaşlarından itibaren ayakta işemeye ve traş olmaya alıştırdı. Hormon bozukluğu olan bayanlar gayet iyi bilir, insan her gün traş olunca yüzü feci şekilde tahriş olur. İşte zavallı Kleo Patra'nın suratı, daha okul çağına bile gelmeden kıçıma dönmüştü. Üstelik bu yetmiyormuş gibi, manyak babası şimdi de göğsünü ve sırtını traş etmeye başlamıştı. O'na Firavun lakabı bu dönemde arkadaşları tarafından takılmıştı. Hah hah hah! Her neyse, kadersiz, Kleo, "Acaba ne zaman tam olarak Kadir İnanır'ı andıracağım.?" diye kara kara düşünürken çok acayip bir şey oldu. İçmekte olduğu süt (Düşünürken ağzının bir süre açık kalması nedeniyle) üstüne başına döküldü ve yüzüne, gözüne, göğsüne, sırtına, perdelere ve komşu ülkelere bulaştı. Ertesi gün cildindeki dumurlarda belirgin bir iyileşme fark eden Kleo, bunu, üstüne dökülen süte yordu ve o günden sonra sadece sütle banyo yapmakla kalmadı, çamaşırı ve bulaşığı bile sütle yıkamaya başladı.
Tereyağı: Süt ürünlerinin en kaygan olanıdır. Bu özelliğinden dolayı diğer yiyeceklerin yutulmasını kolaylaştırsın diye kullanılır. Tereyağını sek olarak kullananların ise daha kolay nefes almanın dışında her hangi bir şey elde ettikleri söylenemez.
Yoğurt: Gerçi Ajda Pekkan ve Mehmet Ali Ağca da ülkemizin adını yurtdışında duyurmayı başarmışlardı ama yoğurdun yeri bambaşkadır. Milyonlarca Amerikalı, yüz binlerce Avrupalı, çuvallar dolusu Japon ve demet demet Arap, her gün bu mucize yiyeceği tüketirken, Türk köylüsünü minnetle ve tebessümle yad etmektedirler. Minnetin içine eden o pis tebessümün nedeni ise yoğurdun icadı sırasında meydana, gelen önemsiz bir unutkanlıkla alakalıdır; Yıl 1452 İstanbul henüz fethedilmediği için Türk köylülerinin köylerinde takılmak zorunda kaldığı yıllar. İcadiye; Toroslar'da bir dağ köyü. Ve daha önce, sakarlığı yüzünden muşambayı, edepsizliği yüzünden ise ayakkabı keçesini icad eden on altı yaşında bir köylü kızı; Dağlar Kızı Reyhan. Reyhan bu sefer de unutkanlığı yüzünden yoğurdu icad etmek üzeredir. Her gün yaptığı gibi o gün de ineği (Kumral kız) sağar ve fakat süt kovasını hayvanın (ineğin) altında unutup maydanoz dermeye gider. Kumral kız (hayvan), hımbıllığı ve gamsızlığıyla tanınan bir inektir. Altında süt kovası olduğu halde saatlerce orada durup, ufuklara bakar hayaller kurar. Tabi bu arada, iki kere kovanın içine işediğinin farkında değildir. 'Reyhan (Dağlar kızı) maydanozları derip, koyunları güttükten sonra ahıra geri döner ve inek idrarı yüzünden fenalaşarak (mayalanma da denebilir) yoğurt haline gelen sütü bulur. Sonrası malum işte. Yoğurdu icad etti diye takdir görür, ünlü olur, klip mlip çeker, falan feşmekan ...
Kaymak: Sütün elit tabakasına verilen isimdir. Bir kaşık kaymak elde etmek için bir buçuk ton süt ve iki yüz elli külah Maraş dondurması telef edildiği için biraz, pahalı bir boktur ama değer doğrusu. Bence burnuna bulaşıp, insanı komik duruma düşürmese, sosyetede kokainden daha çok rağbet görebilirdi.
Peynir: Büyük veba salgınında fare yakalamak için kullanılmaya başlanmış, ekonomik krizde ise fakirler arasında çok tutulan bir yiyecek haline gelmiştir. Yani günün birinde, bugün balık avlamak için kullandığımız solucanları, ekmek arasına koyup yerseniz hiç şaşırmayın. Hah hah hah! Şaka şaka! Solucana gelene kadar yiyebileceğiniz daha bir yığın iğrenç şey var, merak etmeyin ... Her neyse, öyle veya böyle, peynir bu gün mutfaklarımızın vazgeçilmez bir paçası haline gelmiştir. 1995 sayımına göre yeryüzünde yaklaşık yetmiş iki bin çeşit peynir yaşamaktadır. Her gün bir çeşidinin tadına baktığınızı varsayarsak iki ay sonra öğüre öğüre bir hastaneye sığınacağınızı kolaylıkla söyleyebiliriz.
Kımız: Bildiğimiz ayrandan tek farkı at sütünden yapılmış olmasıdır. Çok ciddiyim. Orta asya Türklerinin (Çöçinler, Bıgalduzlar, Kaskaslar, Bığırdıclar) damak zevkleri çok ilginçtir. İnek sütüyle yapabilecekleri her şeyi illa at sütüyle yaparlar. Hadi o neyse de, şeker yerine naftalin, un yerine kumpir kullanmalarına dayanamıyorum. Tabi bu arada ineklerin de sırtına bindiklerini tahmin etmişsinizdir. Zavallıların hipodromdaki halini görseniz ağlarsınız. Hah hah hah! İlahi Bığırdıçlar! ..
Sütlaç: Çin'de sadece insanlar değil, inekler de pirinçle (Laç) beslendiği için haliyle sütleri biraz garip oluyor. O yüzden Çin'de, inekleri küçük kaselere sağarlar ve çocuğunu, "Sütünü yemeden yatarsan kırarım kafanı" diye azarlayan bir kadına veya "Süt yedim dilim yandı, amanın ammanın" gibi şarkı söyleyen birine kesinlikle manyak muamelesi yapmazlar.
Süt tozu: Şimdi, "Tazmanya'da inekleri tozla besliyorlar ... " filan diye başlasam kesinlikle inanmazsınız.
En iyisi hiç zahmet etmeyeyim...
:)
Çarşamba, 17 Ocak, 2007
okurken çok eğlendiğim, okuduktan sonra iyi ki okudum dediğim bir yazıydı. saol. :))
özellikle şu Reyha a bittim. hani şu Dağlar kzı olan.. :D sayfa üstü
Perşembe, 18 Ocak, 2007
:) Yapsa yapsa reyhan yapar daha.... sayfa üstü