<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d26794014\x26blogName\x3d.:Ya%C5%9Fam+K%C4%B1r%C4%B1nt%C4%B1lar%C4%B1:.\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://8incirenk.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://8incirenk.blogspot.com/\x26vt\x3d-4694261288081628349', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

SoSo / Yaşam Kırıntıları....

Düşük seviyeli kalp krizleri, Bir kaç damlalık beyin kanamaları....

Telif hakkı....

Bu siteyi kullanmaya başladığınız andan itibaren aşşağıda yazılan tüm hususları tamamen anlamış ve kabul etmiş sayılırsınız.

  • * ©2005 SoSo tarafından, tüm hakları saklıdır.

  • * Hiç bir yolla kopyalanamaz, çoğaltılamaz.

  • * 5846 sayılı FSEK ile korunur.

    Son On....

  • Gelecek olan gerçek bir gün.... 28 Temmuz 2006 |

    Anlaşılamamak yada anlatamamak....
    Bir hatamıdır kararsız kalmak...?
    Kararsızlık rahatsızlık verir....
    Rahatsızlığı kararsız bilir....
    Karar ver artık diretmeleri rahatsızlığı artırır....
    Karar alınır....
    Karar, kararsızlıktır....
    Dağınık kalsın istersiniz....
    Karmaşaları sonuca bağlamak istemezsiniz....
    Zamanada bırakmazsınız....
    Ne olacağını bilemezsiniz....
    Bilmekte istemezsiniz....
    Canı sağ olsun dersiniz....
    Yolu açık olsun dersiniz....
    Gidişini izlersiniz....
    Her zaman yanınızda olacağını bilirsiniz....
    Sevgiyle uğurlarsınız....
    Ama asla kopamazsınız....
    Sorgulamadan beklersiniz....
    Hayatınızı yaşarsınız....
    Hayatını yaşar....
    Zamanı gelir....
    Yollar tekrar kesişir....

    Bu duyguları sorgulasakta mı yorumlasak sorgulamasakta mı yorumlasak.... 27 Temmuz 2006 |

    Belki ilerde olacaktı bunu bilemezdim....
    Düşünmeden uzatmaya çalışıyordum sürekli....
    Sürekli uzun sürmesi isteği değiştiriyordu hayatım da bir şeyleri....
    Sonra....
    İlk bir kaç adımdan sonra uzatmaya çalıştığınızın bitmesi....
    Dediğim gibi belki ilerde olacaktı....
    Ama bu kadar erken olması....

    İnandıklarımın inanılmaması gerekenler olduğunu gösterir gibi oldu bana....
    Bu mudur yani...?
    Dürüstlük, doğruluk ve hissettirilicek derecede önemsemenin karşılığı....
    Hep böyle midir yoksa ben mi ilk yaşıyorum...?

    Yaşanmış örneği var mıdır...?
    Yaşanılmış mıdır...?
    Yaşanılabiliritesi, düşüncelerde olanağan üstü hal yaratacak kadar çok mu...?
    Yoksa bende mi bu etkiyi yaptı...?
    Yoksa....
    ...
    ..
    .

    Denemeden bilebilirmiyiz...? / Ağlamak zamanı.... 17 Temmuz 2006 |

    01:37
    Denemeden bilebilecek miyiz...?
    Belki de sen haklısın....
    Beklide olmayacak duaya amin diyoruz....
    Öyle olsa da, o öyle güzel bir dua ki....
    Anlatabileceklerimin çok ötesinde....
    Geçmişte arayıp ta bulamadıklarımızı bulmanın heyecanı var elbet....
    Ne olacağını pek düşünmeden koşuşturuyoruz....
    Düşündüğümüzde olmazlar görünüyor gözümüze....
    Korkulara kapılıp sonluyoruz heyecanımızı....
    Deymez mi acaba...?
    Aradıklarımızı bulmuşken yaşamayı denesek....
    Olmaz mı acaba...?
    Hata mı yapmış oluruz...?
    Bir kerede kendimizi düşünsek....
    Bu zaman kadar yapmadığımız bencilliklerimizi şimdi yapsak....
    Zararımız ne kadar olacak...?
    Ezilmiş, üzülmüş, yıpranmış kalplerimize ne kadar daha yük binecek...?
    Onca şeyi kaldırabilen ezik kalplerimiz....
    Sonu hüsranda olsa yaşanacak bir kaç güzel anıyı taşıyamayacaklar mı...?
    Denemeden yanılgıyı görebilecek miyiz...?
    Deneyince kaybedeceklerimiz....
    Denemden göz ardı edeceklerimizden çok mu...?
    Kapatsak ne olacak bu defteri...?
    Düşünmeyecek miyiz, acaba diye...?
    Acaba nasıl olurdu...?
    Olur muydu...?
    Ne kadar güzel olurdu...?
    Ne kadar yıpratabilirdi...?
    Pişmanlık almayacak mı bu soruların yerini...?
    Sonra keşke demeyecek miyiz...?
    Keşke kapamasaydık....
    Keşke amin deseydik....
    Keşkeler keşkeleri kovalayacak....
    Sonra ne olacak...?
    Yıpranmış....
    Ezilmiş....
    Üzülmüş kalplerimizi daha da incitmemek için göze alıp yapmadıklarımız....
    Düşündükçe yıpratmayacak mı...?
    Düşündükçe içimizi parçalamayacak mı...?
    İçinden çıkabilecek miyiz...?
    Korkularımızdan kurtulabilecek miyiz...?
    Kaçabilecek miyiz içimizdeki bizlerden????
    ....
    ....
    11:36
    Ağlamak zamanı....
    Sesindeki titremeden denemeden bir şeylerin kararını aldığın belliydi....
    Yinede yaşattıklarının değerini bilemezsin....
    Kararların benim için hayır olmasa da verdiğin inancı silemezsin....
    Anlayacağını düşünerek yola çıkmıştım seninle....
    İçinden çıkamadığım hayatımı anlayacağın ümidiyle anlatmıştım....
    Tutar dalım yokken karşıma almıştım tanıdık tanımadık her bir insanı....
    Ne oldu, ne oldu da olmadı...?
    Korkuların ağır mı bastı gece...?
    Güvenemedin mi...?
    Mevcut düzenin mi ağır bastı...?
    Geçmişinde yeterince üzülmüştün....
    Belliydi temkinli davranmandan....
    Yeniden üzüleceğinden mi korktun...?
    Seni üzeceğimi nasıl düşünebildin...?
    Haklıydın elbette ki....
    Süre gelen hayatın mı...?
    Nereye varacağı belli olmayan şaibeli bir hayat mı...?Elbetteki geçmişin verdiği eziklik süre geleni seçtirecekti....
    Setçinde....
    Sorgulamıyorum seni asla....
    Konuşmuştuk, sorgulanamazdı sevgi....
    Ancak geride ve uzakta kalanların farkında mısın...?
    Hüsran görmemek için hüsrana boğulanların farkında mıydın...?
    Yinede seviliyordun....
    Yinede sevileceksin....
    Gerçekten ne istediğimi bulmama yardım ettiğin için sağ ol....
    Her şey gönlünce olsun....
    Her zaman bekleneceksin....
    Sevgimle kal...!


    Baş-lan-tı.... 16 Temmuz 2006 |

    Anlamsız gelebilir ama üşüdüğünde dişlerinin aniden sıkılması gibi bir şeydi....
    Hayır üzerine hayır geliyordu ve bunu hayra yoruyordum....
    Yoktu onun bir günahı....
    Ya bende yada sendeydi....
    Sorgulayamazdık sevgimizi....
    Hiç bir adliye koridorunda bağırılmamış....
    Hiç bir hakimin karşısına çıkmamış....
    Hiç bir savcının acımasız bakışlarına maruz kalmamış....
    Hatta kalbimden bile çıkamamış saf bir suçluydu o....
    Günahı yoktu, sorgusu yoktu ama suçluydu....
    Suçluydu çünkü; karşılığı yoktu....
    Benzetme gerekirse çek gibiydi....
    Yazılmış....
    Zamanı gelmiş….
    Ancak karşılıksız olan çek gibi....
    Sonra ne oluyor....
    O çek tutanak tutanak, hakim hakim geziyordu....
    Karşılıksızlığın karşılığıydı bu elbetteki....
    Bana göre yapılan israf....
    Sana göre ise zor olan hayatını daha da zorlaştırmamak için geri teptiğin bir kalp krizi....
    Diğer taraftan sana göre de israftı....
    Gözünün görmediği ise bir aşkın itirafı sonucunda israfıydı....
    Hayatı telveler arasında umut aramaya benzetiyordun....
    Garip olduğunu ise kabullenemiyordun....
    Ancak kabullenemesen de seviyordun....

    Beraat.... 12 Temmuz 2006 |

    Neden kafamda ki sen beni bu saate kadar uyutmuyor...?
    Neden sürekli senin hakkında konuşuyorum içimde ki bilgeyle...?
    İlk aklıma gelen olamaz, bu olanların nedeni....
    Seninde ilk aklına gelen değil tabi ki....
    O zaman ne...?
    Kafamda neden bu kadar soru işareti var...?
    Benim sorunum ne...?
    Yada sorun ne...?
    Hep bu şekilde mi olur...?
    İnsan bilmediği, tanımadığı ama sürekli düşündüğü bir şeye neden bu kadar takılır...?
    Nesin sen...?
    Neden varsın hayatımda...?
    Hayatımda olmanın bir anlamı var mı...?
    Söyleyebilir misin...?
    Amaçsız eylem var mıdır...?
    Varsa eylem midir...?
    Yoksa amaç nedir...?
    Bulamaz oldum işaretli sorularımın cevaplarını....
    Hayata dair misin sende...?
    Hayat mısın sen...?
    Neden cevap bulamıyorum seninle alakadar sorularıma...?
    Her insan bir hayattır bunu bilirim....
    Her hayat kendi sorularına cevap veremez....
    Bir başka hayat, neden benim hayatıma gelip hakkında sorular oluşturmama neden olup üstüne üstelik birde cevap vermez...?
    Acaba benim hayatımda onun hayatına gidip hakkımda sorular oluşturmasına sebep olmuş mudur ve benim hayatım cevap vermiş midir...?
    ....
    Her soru'nun, sorun'un bir çözümü vardır değil mi...?
    Bunun olduğu gibi....
    ....
    Yoksa benim sorularım cevapsız mı...?
    Bunun olduğu gibi....


    Gözlerim kördü, gördü.... 11 Temmuz 2006 |

    Kalmışım aynanın başında bak....
    Ne düşünüyorsam bu kadar kendime bakarak...?
    Her zaman ki gibi asık bıraktım yüzümü aynada....
    Gözlerim her zamanki gibi arkada....
    Korkum varmış arkamdan, gibi....
    Sanki birisi gelip boğazıma sarılacakmış....
    Arkama bakıyorum ki koruyayım kendimi....
    Ama bunu düşünmekten aynanın karşısına neden geçtiğimi unutup kala kalıyorum orada....
    Etrafımdaki ufak bir hareket ayıktırıyor beni aynaya.... Neden orada olduğumu düşünüp, bulup, uygulayıp ayrılıyorum oradan....
    Sonra düşünüyorum arkamdan gelecek olanı....
    Neden korkuyordum ben...?
    Bana ne yapabilirlerdi yada ne yapmak isteyebilirlerdi...? Ben mafya babası mıyım arkamı kollayayım...?
    Arkamdan düşman gelmez öyleyse....
    Peki ne...?
    Ne ulan beni bu kadar korkutan şey...?
    Düşük seviyeli kalp krizi yaşamak üzereyim....
    Bulmalıyım bu korkunun kaynağını....
    Bulmalıyım ki üstesinden gelmeliyim....
    ....
    ....
    ....
    O da ne...?
    Arkamda bir an birisi var sandım....
    Yuh yani muhabbete bak yaşadığıma bak....
    Neden ince bir ürperti sardı beni...?
    Neden tüylerim diken diken...?
    Etrafımda neden bir yel esintisi var...?
    O parlayarak dönen şey ne...?
    Sen neden siyah pelerin giydin...?
    Elindeki sopa mı...?
    Yok yok baltaya benziyor...?
    Tamam tamam tırpan o...?
    Hasat zamanı değil ki ne işin var onunla...?
    Dur dur onu boğazıma dayayıp dayayıp çekme....
    O kadarda yukarı da kaldırma indirirken bir yerimizi kesersin....
    ....
    Neden tüylerim indi...?
    Diken diken olmasını istiyorum....
    Neden başım aşağıya eğilmiş...?
    Hafif esinti iyi gelmişti....
    Neden durdun...?
    Estirsene....
    Neden bağrım yanıyor...?
    Kafamı kaldırayım yüzüme essin....
    ....
    Ananı sikim....
    Azrailsin sen....
    ....
    ....
    ....
    Ölüm arkadan mı gelir ki...?
    Doğru tarafı kollamayı nereden bildim...?
    ....
    Ben neden bunları yaşadım...?
    ....
    ....
    Kim var arkamda...?
    Benmişim....
    İyide neden aynaya sırtımı dönmüşüm....
    Ne zamandır buradayım...?
    İyide bu sorular ne zaman bitecek...?
    ...?
    ..?
    .?
    ?


    Bayat mı hayat...? 08 Temmuz 2006 |

    Hayatı iyi algıladığımı, nasıl yaşanması gerektiğini iyi bildiğimi sanıyorum....
    Ama eksik bir şeyler vardı iç dünyamda....
    Karşıma çıkanlar karar vermekte zorlanan insanlar oluyordu hep....
    Bu da beni zorluyordu....
    Kendime uygun hayatı ve sevgiliyi tanımlayabilirken yaşadıklarım çoğu zaman bunun tam tersi oluyordu....
    Ve yaşadıklarımın ne anlama geldiğini düşündüm yeniden....
    Hiç....
    Sadece koskoca bir hiç....
    Kendimi anlamaya çalıştım bir kez daha....
    Uykusuz ve umutsuz geceler yaşadım....
    Sevdiğim insanların kafaları net değildi....
    Ama bir şeyin farkındayım, sevdiklerim hep ağlayan birileri....
    Ağlıyorlardı....
    Ağlayacaklardı....
    Sevdiklerim veren birileri değildi....
    Hep alıcıydı onlar....
    Ve hırsla yerimden kalktım, olması gerekenlerin olmaması veya ertelenmesi yeter etmişti canıma....
    Sırtıma bir hırka geçirdim ve attım kendimi karanlık soğuğa....
    Yürüyor ve umut arıyordum....
    Bir taraftan da sevilmeyi düşünüyordum....
    Sevilmek...?
    ‘’Karşımdakiler dünyaya sevmek için değil sevilmek için gelmişler Allahım‘’ dedim, ancak kendimin duyabileceği bir sesle....
    Sonra devam ettim içimden konuşmaya....
    Tam 4 yıl yanlış yerlerde bulunmuştum ben....
    Yanlış bir zamanda....
    Yanlış bir oyunda....
    Daha sonra her şeyimi vermeye çalıştım ama hiçbir şey alamadım....
    Ve....
    Kendimi kendimden uzak yerlerde buldum....
    Eve döndüm....
    Yaptığım tek şey olan düşünmeye devam ettim....
    Düşün....
    Düşün...
    Düşün..
    Düşün.
    Gündüzleri çok yakınlardı bana, sanki uzatsam elimi tutabilecekmişim gibi....
    Geceleri ise sanki hiç olmamışlar ve asla olmayacaklar gibi uzak....
    Geceleri kesik kesik uyumamın nedeni beklide bu uzaklıktı....
    Bir an önce sabah olsun onlara yakın olayım diye uyumaya çalışırken....
    Birisi benim onlara yakın olmamı istemiyormuşcasına uykumu bölüyor....
    Sabahlar olmuyor ki sevdiceklerim....
    Ve böyle gecelerde teselliyi yine kendimde buluyordum....
    Kendime kendim için yazdığım sihirli yazıyı okuyordum....

    ‘’Bu uykusuz gecelerin bir anlamı olmalı....
    Ya bir ödül ya bir ceza ama bir anlam taşımalı....‘’
    Bu sözler oluyordu içimdekileri bir nebze dindiren....
    Zoraki de olsa sabah oluyordu....

    Bir an önce hazırlanıp evden uzaklaşmak istiyorum....
    Gözlerimin içi sanki sen gözlerimin içine bakıyormuşsun gibi parlıyor sabahları....
    Seni görünce göz bebeklerimde anlamsız bir rahatlama ve huzur....
    Sonra onların bana sergilemeye çalıştığı olmaz, olmaz senaryoları karşısında ne göz kalıyordu nede gözün feri....
    Hayatım kararıyordu o anlarda....
    Nereden nereye hesabı değişiyordu gözümün gördüğü....
    Aslında daha kötü oluyordum....
    Dudaklarım büzülüyor, ağlamaklı oluyorum ve uzaklaşıyorum düşüncelerinden....

    Benim sana rengarenk doğrularla yaklaşmaya çalıştığım anlarda, bana bakmayan kara gözler gözlerini karartıyordu....
    Tüm renklerim değişiyordu....
    Şu anda yine büzüldü dudaklarım....
    Onları güldürdüğüm gibi kendimi de güldürmeye çalışıyorum ama acı bir gülüş geliyor içimden....
    Sonra topluyorum büzülmüş dudaklarımı....
    Düşünmek istemiyorum....
    Ders çalışmaya oturup buna benzer şeyleri yazıyorum....
    Ve hala anlam veremiyorum....
    Bir anlamı olmalı değil mi...?
    Her zaman ki gibi bu sorumda cevapsız kalacak....
    Ama olsun....
    Ben hayatı vermediği cevaplar içinde seviyorum...!

    Yaz'ı Yazmak.... 06 Temmuz 2006 |

    Evdeki çiçeklere bakıyorum da yaz gelmiş....
    Ve ben farkında değilim....
    O kadar dalgınım ki yıllar önce aldığım evin farklı yerlerinde kendine yer arayan çirkin kaktüsün şu güzelliğe dönüşmesini annemden dolayı fark ediyorum....
    Bir de kırmızı olan japon gülü var ben bunların ikisini bütün kış odamda baktım....
    Birisi odun gövdeli ağaç gibi yaprakları bile güzel olmayan uzun çalımsı bir şey diğeri ise kaktüs işte dikenleri var ve yuvarlak yuvarlak dizilmişler yan yana çirkin ikiside kış boyunca....

    Ben bunları odama aldım açtıkları görülmedi henüz ama ziraatçiyiz atılmasınlar hesabı.... Kışın onları odamda gören arkadaşlarım bile ne tutuyorsun bunları birisi ölmüş diğeride kaktüs zaten atsana, şu uzun olanın yaprağı bile kalmamış diyorlardı.... Bende inatla atmadım onları bilirim ki japon çiçeği yılda 2-3 kez açar ve açtığı çiçek bir gün sonra solar ama bir gün yaşamasına ragmen mükemmel bir çiçek açar ve bilirim ki kaktüs o dikenli yapısının arkasında çok güzel çiçekler taşır....Bu şuna benzer bir insanı iyi tanımazsınız sert, korkutucu gelir size ancak onun içindeki insanlığı yumuşaklığı bilmezsiniz.... Zamanla tanırsınız ve wayy be dersiniz ne adammış sert, ağır takılıyo ama ne iyi adammış ne yumuşak dersiniz.... Kaktüs de bunun gibi bütün kış dikenden ibaret ama açtığında da böyle oluyor işte bu bir nevi ödül, bütün kış ben onun dikenli çirkin yüzüne baktım ve yaz geldiğinde bana ve çevreme hediyesini sunuyor.... Japon çiçeğide öyle kış boyunca nelere maruz kaldı bu ağaç ne oğlum odandan atsana diyaloglarına maruz kaldı ve her seferinde ben teselli ettim onu kaç kere intiharın eşiğine geldi ama onunla konuşup onu ikna ettim yaşama....
    Atmadım vaz geçmedim onlardan....
    Her bitkininde ruhu var bence onlar yaklaşımlarımnızı anlıyorlar hayvanlarda öyle...
    Annem bir kişiye 40 kere mal dersen mal olurmuş derdi :) buna benziyor aynı siz bir çiçeğe sürekli ne kötü bişi derseniz sizin çiçeğe karşı olan negatif düşünceleriniz ve enerjiniz o çiçeği öldürür....
    Ben bütün sene bu negatif enerjileri çiçeklerin üzerinden atmak için pozitif yaklaştım ve onlara bi nevi moral verdim...
    Siz çok güzel çiçeklersiniz bir açmanızı görseler ne kadar sevecekler bilemezsiniz falan filan diyorum....
    Kötü olan şu ki ikisininde açmış halini bende görmedim....
    Sadece biliyorum açıyolar....
    Japon ve kaktüs bu numaramı yediler ve yaşamaya devam ettiler....

    Böyle geçti kış....
    Havalar açmaya başlayınca pek eve uğramaz oldum....

    Bir gün üstümü değiştirmeye eve geldiğimde annem çiçeklerin resmini çekmemi istedi o an şok oldum ikiside birbirinden güzeller....
    Afalladım resmen....
    Onları hayata bağladım ve beni ödüllendirdiler....
    Acaba...?

    Yoksa banamı öle geliyo....