<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d26794014\x26blogName\x3d.:Ya%C5%9Fam+K%C4%B1r%C4%B1nt%C4%B1lar%C4%B1:.\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://8incirenk.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://8incirenk.blogspot.com/\x26vt\x3d-4694261288081628349', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

SoSo / Yaşam Kırıntıları....

Düşük seviyeli kalp krizleri, Bir kaç damlalık beyin kanamaları....

Telif hakkı....

Bu siteyi kullanmaya başladığınız andan itibaren aşşağıda yazılan tüm hususları tamamen anlamış ve kabul etmiş sayılırsınız.

  • * ©2005 SoSo tarafından, tüm hakları saklıdır.

  • * Hiç bir yolla kopyalanamaz, çoğaltılamaz.

  • * 5846 sayılı FSEK ile korunur.

    Son On....

  • Kobay....

    Ansiklopedilerde rastlanır....
    Ve hemen es geçilir....

    Oysa bu kelimedir, kırık-dökük, bölük-pörçük bir ömrü muazzam bir şüpheye dönüştüren....

    *

    Küçük yapılı, tombul gövdeli, kuyruksuz uzunlukları 25-30 santimetre kadar, bacakları kısa....

    Güney Amerika’ya özgü 13 memeli türün ortak adı....
    Kobay....
    Ömrü bilimsel amaçlara amade bir deney hayvanı....
    Kendi kazdıkları tünellerde topluluk halinde yaşayan....
    Ya biz...!

    *

    Bir deney tüpünün içerisinde olmadığımızı, gözlemlenmediğimizi, türlü ilaçlara maruz bırakılmadığımızı, arada sırada deneyi hızlandırmak için aramıza birkaç deli yada dahi gönderilmediğini, içimizden bazılarının bu deneyi fark eder etmez ölüm denen yolla aramızdan alınıp bir başka fanusa konmadığını....
    Kim....
    Nasıl....
    Nereden....
    ?

    *

    Mesela orta okulun ilk sıralarında başlar çoğunluk....
    Yer laboratuar....
    Öğrencilerin elinde konserveden bozma birer kavanoz, birer avuç saman, ot parçacıkları....
    Yarısı su dolu kavanozlara atılan ‘’ders materyali saman‘’ ile başlayan deney heyecanı her bir öğrencide....
    Ağzı sımsıkı kapalı kavanozlar terk edilir laboratuarda....
    Başka derslere geçilir....
    Akıllar kavanozlara yaver....
    İlk hafta sonu birer damla su kavanozlardan ve lam ile lamelin arasında kıpırdaşan şeyler, mikroskobun tek gözünden görülebilen....

    *

    Yer aynı laboratuar....
    Beyaz önlüklü bir adam, masa üzerinde kıvrım kıvrım bir solucan....
    Kırt diye, cıyk diye kesiliverir ortadan ikiye....
    Bir ses: kendini tamamlayacaktır merak etmeyin!

    *

    Yer bir cadde....
    Bir grup çırılçıplak insan....
    Bir iki pankart....
    Yüksek sesler: kürke hayır, kendinizi kobay yapın....

    *

    Sahi, kendi hayatlarımız mı...?

    ‘’İçerisinde yer çekimi kanununun hakim olmadığı bir balonun içindeyiz....

    O ve ben....
    Bu havasız boşluk içerisinde bizler rahatça nefes alabilmekte ve ağır devinimlerle de olsa hareket edebilmekteyiz....
    Bazı anlar kafalarımız bedenlerimizin altında böylece kala kalıp boyunlarımız tutulduğundan, birbirimize doğru kuvvetlice üfleyerek hareket etmeye çabalıyor, çoğu zaman yanılıyoruz....
    Balonun iç hacminin her santimetre küpünde yer kaplayıp, şekilden şekle giriyoruz....
    En çok aşağıya düşüşler canımızı sıkıyor, diyorum, çünkü ortağımın yüzü de sanırsam galiba her halde yanılmıyorsam tıpkı benimkisi gibi geriliyor, kasılıyor derileri neredeyse kopacak gibi görünüyor....
    Arada sırada balonun keşfedemediğimiz bir bölgesinden gelen kuvvetli bir esinti tek mutluluk kaynağımız oluyor....
    Çokluk bir birimize yaklaşmamızı sağlıyor, hemen hızla el ele tutuşup, bedenlerimizi sırayla, ellerimizle oluşturduğumuz halkanın içerisinden geçirmece-bakıvermece oyunu oynuyoruz....
    Bazen de kendimizi esintiye bırakıp çarpışmayı bekliyoruz....
    Yaşamın bu olduğunu sanıyoruz....
    Öyle söylüyorlar....
    Bu ve benzeri bir çok balon olduğunu, içlerinde benzerlerimizin olduğunu....‘’

    *

    Bir an kendi hayatımızı bir kobay gibi yatırsak mesela bir masa üzerine, yakın plan, yada lam ile lamel arasına bir damla damlatsak biz’den....
    Yarsak, incelesek, bölsek sahi tekrar tamamlayabilir miyiz...!
    ?
    *

    Bize hayat diye dayatılan her şey bir kobaya biçilen kaderde sayılmaz mı biraz....
    Biz kendimizi kobay olarak görmesek bile (toplumsal bir varlık olduğumuz için mi ne) bir anlamda başkalarının etkisinde değimliyiz acaba....
    Kim kobay....
    Seçen mi....
    Seçilen mi....
    Yoksa kendini tüm bunların dışında tutmaya çalışanlar mı.
    ?

    *

    Aynı kobay ilişkisi aşkta ve sevgide de yok mudur....
    Bazen seven, bazen de sevilen kobay durumuna düşmüyor mu....
    Kimi zaman bilinçli kimi zaman bilinçsiz olsa da....
    ?
    *

    İnsanın düşünen varlık olması da kobay durumuna düşmesini engellemiyor galiba....
    Hiroşima ve auschwitz kampında yüz binlerce sivil bir çeşit savaş ve iktidar deneyine kurban edilmedi mi sanki....
    ?
    *

    Galiba kobaydan tek farkımız, yaşadığımız olaylardan bir nebze de olsa tecrübe edinebilmemiz....
    Anılarımızın olması....
    Tosladığımız duvara bir daha toslamamayı öğrenebilmemiz ve eğer bir labirentte isek peynirin nerede olduğunu, olması gerektiğini tecrübelerimizle bulabilmemiz olsa gerek sanırsam, galiba, her halde, yanılmıyorsam....

    *

    Okullarda, evlerde, iş yerlerinde, insan olan her yerde karşılıklı denenmiyor muyuz...?

    Ama öyle ama böyle....

    *

    İntihar vak’aları deney safhalarına, sonuçlarına, katlanamayanlar olabilir mi acaba...?


    *

    Resmi kayıtlarda kayıtlıyız hepimiz....
    Birer damala mürekkep ile kodlanmış birkaç işaret....
    Sadece birer isim....
    Düşük bile olsa istatistiklerdeki yerimizi alıyoruz....
    Galiba deney bitmek üzere....
    Son olarak kendi işlerini de bize yaptırıyorlar....
    Yani şu kayıt işlerini....
    Hindistan’dan getirilen şu çıkmaz boya hepimizde iki nokta iki göz gibi....

    ***

    (Kolera)Sevenin var senin suç üstü şehzadem nesin sen cevap ver mahrem ücra yerlere düştük ayıp merhem bendim en asil tek kişilik harem düşlere melodi en güzel düet suretin silindi kaldı siluet uykum yok yatağım soğuk küvet.... ....

    Eklenti oluŞturmak isterseniz sol alt tarafı veya hemen alt tarafı tıklayın.
    Eklenti oluştur | . | Sayfa sonu
    • Blogger vintage biscuit diyor ki:
      Pazar, 20 Ağustos, 2006  

      Okullarda, evlerde, iş yerlerinde, insan olan her yerde karşılıklı denenmiyor muyuz...?
      Ama öyle ama böyle


      bu soze katilip
      bazen kendimi bi bilgisayar oyunu kahramani olarak goruyorum . hayattan puan almaya calisan . arada hayati pandikleyen ama yine hayatin suyuna gitmeye calisan sayfa üstü

    • Blogger SoSo diyor ki:
      Pazar, 20 Ağustos, 2006  

      nightofthescream; kesinlikle bu ülke bazında düşünürsek kobayitemiz çok yüksek diğerlerini bilemiyecem ama oralarda da olduğunu gözlemliyorum....

      vintage; sürekli oyun değişiyoruz bu değişken oyunlar değişmen bir oyunun içinde değişiyor sürekli.Sabit büyük bir oyun var adına hayat diyorlar ve bu oyunun içinde farklı leveller var. Oyundayız.... sayfa üstü

    • Blogger aza diyor ki:
      Pazar, 27 Ağustos, 2006  

      İntihar vak’aları deney safhalarına, sonuçlarına, katlanamayanlar olabilir mi acaba...?
      işt budur soso...
      hep kaybedenler olarak bakarız belkide en cesaretliler onladır..
      öptüm çok aplam:) sayfa üstü

    • Blogger SoSo diyor ki:
      Pazartesi, 28 Ağustos, 2006  

      Teşekkür ederim aplacım bende öpüyorum :) sayfa üstü